Minyatür Sanatı Nedir?

İsminiz admin 03/03/2017 0 Yorumlar

Minyatür  deyince; Aa biliyorum ,küçük küçük resimler. Okulda çizdiğimiz resimlere hiç benzemiyor.

 

Adam çadırdan büyük, kavuk adamdan. Perspektif yok. Kırmızıya boyamakmış dediler ama bana göre rengarenk.

Ve dahası; Doğu kökenli bir sanat, kitap resim sanatı Osmanlı resim sanatı… İranlı ustalara göre negâreh  (güzel çizilmiş resim.) Kim ne derse  desin; insanı kendine çeken bir sanat. Batılı anlamda perspektif,ışık gölge yok.

İstisnaları hariç duygu da yok.

 

Açalım nikabını minyatürün, görelim cemâlini çeşit çeşit yapraklar.

Hayatın öteye uzandığının sessiz tanıkları serin serviler, servilere sarılmış rengarenk bahar dalları,

maziden âtiye uzanan kademli çınarlar, nazlı nazlı salınan söğütler,kıvrım kıvrım bulutlar, dalga dalga derya deniz…. Altından akan ırmaklar,ırmaklarda sarmaş dolaş balıklar,Bülbül-ü Şeydalar, hüdhüdler, Zümrüd-ü

Ankalar, taşların ardından arz-ı endam eyleyen mor zambaklar, narin gelincikler, nergisler, sümbüller, hatmiler. Yalçın dağların ardında ahu gözlü ceylanlar, ceylanları ürkütmeyen küheylanlar…

Altın yeşil kubbeler, göğe doğru dört elif çekilmiş minareler, minarenin alemi; laleler ,hilaller… İçinde hayat olan evler. Kafesli pencereler, pencerelerde nakışlı perdeler…Çıkmalar, eli böğründeler, sultanlar cülus törenleri…Elçi kabulleri, seferler, savaşlar, av sahneleri, sünnet törenleri…Şenlikler, nahıllar...Ve alimler, erenler…

Geleneğe dayalı, kurallı ,üsluplu bir betimlemeyle nakşedilmiş hepsi. Anlayana, dilsiz dudaksız konuşurlar.

 

Nakkaş ya da Bugünkü Adlandırmayla Minyatürcü

 

Osmanlı’da  sarayın bünyesinde ve himayesindedir nakkaş. Sarayı, saraydaki törenleri, seferleri, şehirleri, yapıları, coğrafyayı aksettirir kağıda.

Bu sebeple denir ki; Osmanlı minyatürü belgesel niteliği taşır.Perspektifsizliğin ana esaslardan olduğu bu minyatürleri okumaksa geniş bir perspektif,disiplinler arası bir yaklaşım gerektirir.

 

Okullar ve Osmanlı Minyatürü

 

Doğudan başlayıp, ta Hindistan’a, Kuzey Afrika’ya, Avrupa’ya yayılan minyatür sanatı; Tebriz, Şiraz, Bağdat, Herat, Kazvin, İsfehan ve Osmanlı’da okullaşmıştır.

Bu okullarda figür, giysi, desen ve renklerde, el, yüz biçimlerinde benzerlik ve farklılıklar dikkat çeker. Osmanlı minyatürü bu okullar içinde sade, zarif,dengeli oluşuyla ve kullanılan renklerin canlılığıyla dikkat çeker.

Figür yok değildir. Bilakis Siyer-i Nebi gibi dini muhtevalı kitaplarda insan figürlerine yer verildiğini görmekteyiz. Bu gibi minyatürlü eserler kütüphanelerimizde,arşivlerde minyatür talebelerinin yolunu gözlemekedir.

Geleneğin ustalarına ve ustaların eserlerine yürümek, onlara bakmak, görmek, okumak ve can kulağıyla duymak, aynı yolda izleri toplaya toplaya geleceğe akmak,akışında özgünleşmek için elzemdir. Bu uzun bir yol, uzak bir hedef olarak görülebilir.

Derim ki; dün muvaffak olunduysa bugün neden olmasın?

Yeter ki havledilsin, yeter ki azmedilsin.

 

Günümüzde Minyatür

 

Günümüzde kendi nakkkaşhanelerinde ve kurumlar bünyesindeki kurslarda; klasik usulde talebe yetiştiren, eser veren ve bu çizgiyi korumakta ısrarlı ustalar olduğu gibi; masalsı, romantik,yer yer modern resim tekniklerini kullanan, ışık gölge oyunları ve perspektiften sakınmayan ustaları ve eserlerini görmek de mümkün.

Kalıcı olanla, sürdürülebilir olan elbette zamanın eleğinde belirlenecektir. Osmanlı Dönemi’nde bir kitap sanatı olan minyatür bugün daha çok levha olarak duvarlarda yer almakta, sözünü duvarda söylemektedir.

Nakkaş ne söylemek istiyorsa süregiden sayfalarda değil tek levhada söylemek durumundadır artık.

Gayret nakkaştan, himayesi Allah’tan diyelim.
 Ayfer  BALABAN

 

Yorum Yazın